Yüksek Teknoloji Odaklı Soğuk Savaş
Dijital bir çağda değiliz aslında; bilgi ve teknolojinin dijitalleştirilmesini kullanan bir bilgi devriminde yaşıyoruz. Dijitalleşmeden önceki çağdaki rekabet tamamen toprak, emek ve sermaye üzerineydi. Tarım çağında rekabet, daha fazla toprak ve işgücüne sahip olanlar üstüneydi. Sanayi Devrimi’nin ardından bilim ve teknoloji önem kazandı. İkinci dünya savaşından sonra Amerika Birleşik Devletleri uzay bilimlerinde belirleyici bir teknolojik avantaj elde etti.
Dijital dünyanın doğuşu ve internet bir oyun değiştiriciydi; çünkü bilgi ekonomisi, geç kalanların gelişmiş ekonomileri yakalamalarını sağladı. Bilginin dijitalleştirilmesi, bilginin neredeyse sıfır marjinal maliyetle kopyalanabileceği anlamına geliyordu; bu, bilgiye erişim fırsatı olan ve öğrenmeye istekli olanların, rekabet edebilmek için bilgiyi teknolojiye (veya know-how'a) dönüştürebileceği anlamına geliyordu. İnternet, daha önce erişimi olmayan birçok kişiye bilginin düşük maliyetle yayılmasını sağladı. Çin, en hızlı öğrenenlerden biri ve bu nedenle de en hızlı inovatör oldu. En büyük teknoloji şirketlerinin ABD ve Çin'de olması tesadüf değil.
Ne yazık ki bugün bilgi, gittikçe artan bir şekilde ve adaletsizce kümeleniyor; Cambridge, Massachusetts; Silikon Vadisi; Shenzhen, Çin - şu anda dünyanın yüksek vasıflı dijital ve teknoloji çalışanlarının önemli bir kısmına ev sahipliği yapıyor.
Teknolojinin Gücü
Teknoloji, bugünün muhafazakarları için federal bir gücün aracıdır. Teknolojinin gerçeği üretme biçimlerine, onlara bağlı olan federal kurumların gücünü zayıflatma stratejisinin bir parçası olarak saldırırlar.
Bilim küreseldir, ancak teknoloji genellikle ulusal korumaya tabidir. Bunun altında birçok neden var: ekonomik rekabet gücü, iş yaratma ve koruma, ulusal güvenlik kaygıları ve ideolojik düşünceler.
Bir ticaret savaşı olarak başlamış olabilir, ancak ABD’nin Çin ile olan çatışması giderek daha fazla teknoloji savaşı haline geliyor. Bu savaşın asıl amacı; gelecek nesil teknolojiye hakim olmak ve dünyadaki ağların yayılmasını kontrol etmek… Başka bir deyimle bilgi teknolojilerine egemenlik mücadelesi…
Bu gidişle ortaya çıkan şey; iki ayrı teknoloji sisteminin olacağı bir parçalanma olacak. Diğer ülkeler Amerikan veya Çin teknoloji platformlarına ve standartlarına girip girmeyeceklerini seçmek zorunda kalacak.
Çinli telekom üreticisi Huawei ise bu yeni soğuk savaşın tam da merkezinde oturuyor.
Çin’in Teknolojideki Yükselişi
Çin hali hazırda başlıca Asya ülkelerinin hepsinin bir numaralı ticari ortağı… Çin, yüksek teknoloji ihracatı yapan ülkeler arasında 2018 verilerine göre büyük bir farkla 1. sıradaki yerini koruyor.*
Yüksek teknoloji ihracatı, havacılık, bilgisayar, ilaç, bilimsel aletler ve elektrikli makine sanayileri dahil olmak üzere, geliştirmek ve üretmek için önemli kaynaklar ve araştırma gerektiren tüm ürünleri içermektedir. Çin’in 2000’den bu yana dünyaya öncülük etmek üzere ABD’nin yerini devralmaya başladı. Hala gelişmekte olan ve yüksek teknoloji ihracat pazarında rekabet etmeye başlayan diğer ülkeler arasında Endonezya, Malezya, Güney Kore ve Vietnam bulunuyor.
Çin, insanlı uzay uçuşu, roket fırlatma, yapay uydu geliştirme kabiliyetine sahip ABD ve Rusya'dan sonra 3. ülke konumunda. Ayrıca dünyanın en büyük çip üreticileri de Asya'da...
2025'e kadar Çin, 10 öncü teknoloji piyasasında baskın güç olmayı planlıyor. Sürücüsüz arabalar, robotlar, yapay zekâ, kuantum bilgisayarları... 2035'e kadar ise tüm gelişmiş teknolojilerde inovasyon lideri olmayı hedefliyor. Çin büyüdükçe, güçlendikçe, zenginleştikçe, teknolojik olarak geliştikçe kaçınılmaz olarak Amerikan mevki ve imtiyazlarıyla çakışıyor.
Teknoloji sektörüne yön veren ülkeler arasında yer almasını sağlayan en önemli dinamiklerden biri eğitim olarak gözüküyor. Dünyadaki diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, eğitime en fazla harcama yaparak, yatırım seviyesini en yüksekte tutan Çin, diğer ülkelerden farkındalığını bu sayede sağlıyor. Teorik eğitimi uygulamalı eğitimle destekliyor.
Çin, halkın ithal edilen ürünler yerine yerli ürünleri kullanması konusunda tutarlı bir politika izliyor. Yerli şirketleri yatırıma teşvik ediyor ve tükettiğinden daha çok üretiyor. Bu şekilde elinden döviz çıkarmayan Çin, aynı zamanda tasarımlarını geliştirecek para döngüsünü ve teknolojik ağı da kurmuş oluyor. Daha ucuz, kaliteli ve verimli teknolojiler üretmek için Ar-Ge yatırımları yapıyor. Önceki yıllarda ucuzluğu sayesinde tercih edilirken şimdi kaliteli ürünleriyle dünyanın her noktasına büyük ihracatlar gerçekleştiriyor.
Dünyanın teknolojik ilerlemesini takip ettiği gibi öncülük de ediyor. 5G teknolojisinin kurulumu ve dağıtımında büyük rol oynamayı planlıyor.
Yatırımları ve markaları sadece iç pazara yönelik değil, dış pazara da uygun hale getiriyor. Enternasyonal olarak yarışın içerisinde olacak projeler geliştiriyor. Ürettiği markalar ile birlikte sadece kendi mühendisleri değil aynı zamanda dünyadaki birçok mühendisi de Çin'de çalışmaya ikna edip Çin'i global bir teknoloji merkezi haline getiriyor. Globalleşmek ve beyin göçü almak teknolojik gelişimin en iyi göstergelerindendir.
Bugün dünyadaki en büyük halka arzı gerçekleştiren e-ticaret devi Çinli Alibaba, 219 milyar dolarlık piyasa değeriyle; en büyük rakibi Amazon'ı geçti. ABD'li Amazon'un piyasa değeri 198 milyar dolar.
Çin ucuz emek ve bir imalat merkezinden, bir dünya teknoloji gücü haline dönüştü. Çin ekonomisi düşük katma değerli ve emek yoğun üretimden, yüksek katma değerli ve inovasyona odaklı imalata doğru yönlendiriliyor.
2018 Yılı Huawei’nin Yılı Oldu.
Huawei dünyanın en büyük telekomünikasyon ekipmanı üreticisi, Samsung'un arkasından gelen dünyanın en büyük ikinci akıllı cep telefonu üreticisi ve yüksek hızlı teknolojilerin altyapı sağlayıcısıdır. Huawei, Çin pazarında doğup büyüdü, ardından Avrupa ve ABD gibi pazarlara yöneldi.
ABD, şirketin Çin hükümetiyle olan bağları nedeniyle Huawei'yi bir güvenlik tehdidi olarak görüyor. Hatta, Huawei'nin telefonlarının ve elektroniklerinin ABD hükümet yetkililerini gözetlemek için kullandığı teorisini ortaya attı, Huawei bu iddiaları sürekli olarak reddetti.
Huawei, hem Çinli üreticiler hem de ABD'li şirketler için büyük bir pazar sunuyor ve teknoloji alanında pazarın büyük bir oyuncusu… ABD pazarından yoksun bir Huawei'nin, bir şekilde donanım ve yazılımlara alternatif üreteceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak Google ve diğer ABD'li teknoloji şirketleri, Huawei'yi kaybetmemek için adımlar atacaklardır. Google'ın yıllardan beri süregelen pazarlama politikaları arasında Çin pazarı önemli bir unsurdur. Huawei gibi üreticilere vermiş olduğu Android işletim sistemi ile de bu pazardan pay kapmaya çalışıyordu. ABD'nin agresif tutumu kısa vadede sonuç verse de uzun vadede sürdürülebilirliği zor bir politika gibi duruyor.
2018'in dördüncü çeyreğinde, Huawei 60 milyonun üzerinde akıllı telefon sattı ve ilk beş küresel akıllı telefon satıcısı (% 37,6) arasında en güçlü çeyrek büyümesini gerçekleştirdi. Huawei, Apple ile arasındaki farkı kapatmak için 2018 boyunca büyüdü. Çin ve Avrupa'daki kalelerinin ötesinde, Huawei, Asya / Pasifik, Latin Amerika ve Orta Doğu'daki yatırımlarını artırmaya devam ederek büyümeyi sürdürdü. Huawei, 2018'in ikinci yarısında, özellikle gelişmekte olan pazarlarda genişlemesini sürdürerek büyüme fırsatlarından yararlandı; bu, Huawei'nin 2018'de pazar payını yüzde 13'e çıkarmasına yardımcı oldu. Şirket, geçen yıl 93 milyar dolarlık satış yaparak Microsoft ile aynı seviyeye geldi. **
Akıllı telefon pazarında Apple, hem Samsung hem de Huawei'nin gerisinde kalıyor. 2018’in son çeyreğindeki global akıllı telefon satış oranlarına baktığımzda, Iphone satışlarının düştüğünü ve Iphone talebinin de gerilediğini görüyoruz. Apple daha yenilikçi akıllı telefon tasarımının zaman almasıyla uğraşırken aynı zamanda Çinli üreticilerin cazip fiyatlı ve orta seviye akıllı telefon alternatifleriyle de yüzleşmeye devam ediyor. Her iki zorluk da Apple'ın birim satış büyüme beklentilerini sınırlıyor.
Akıllı telefon satışlarında ABD'li Apple'ın pazar payını ele geçirmeye devam eden Huawei, dünyada telekomünikasyon sektörünü çok daha üst düzeye taşıyacak 5G teknolojisinde de küresel yarışın en ön sırasında yer alıyor.
Neden, Gerçekten Teknoloji Mi?
Teknoloji savaşı, bir gün aniden sona erecek olan, artan bir gerilim dönemi değil, dünya politikasının kalıcı bir özelliğidir. İleri teknolojinin hem askeri üstünlük hem de ekonomik dinamizm açısından önemini kabul eden güçlü devletler, zaten uzun zamandır önde gelen sanayi sektörlerine egemen olmak ve rakiplerin de aynı şeyi yapmasını engellemek için uğraşıyorlar.
Ticaret savaşları genellikle, politik etkilere dayanan iyi organize edilmiş kazanılmış menfaatler tarafından yönlendirilirken, teknoloji rekabeti, ulusal güvenliğe dayanan daha geniş ama belki de daha temel çıkarlara dayanmaktadır.
ABD ile Çin arasındaki teknoloji rekabetinin en önemli yansımaları, belirli bir teknolojiyi geliştirme ya da koruma yarışında değil, ulusal güvenlik politikaları oluşturmanın ağır sorumluluğu içinde bulundukları politik sistemleri nasıl etkilediğine bağlı olabilir.
Çin'in büyüyen teknolojik kahramanlığı, ABD için artan bir endişe kaynağı oluyor. Teknolojik alanda üstünlüğe sahip olmanın; ülkelere, uluslararası rekabette ön plana çıkmayı, küresel düzendeki güç dağılımında avantajlı bir konuma geçmeyi sağladığı günümüzde, ABD, Çin'in 5G gibi gelişmiş teknolojilerdeki atılımını kendisine karşı "varoluşsal bir tehdit" olarak görüyor. Trump, Çin’in stratejisi kapsamında, dünyanın en büyük teknoloji ülkesi olmasını engellemek istiyor. İşte böylece, yeni dünya düzeninde savaşlar ekonomi ve teknoloji temelli gelişiyor.
Washington'un kabul etmesi ne kadar zor olsa da, bugün Çin teknoloji yarışına katılıyor. Şimdi sorun şu ki, ABD'deki teknoloji şirketlerinin, özel girişim ve serbest ekonomiyi benimseyen bir ülke olan Çinli meslektaşlarının buluşlarına nasıl ayak uydurabilecekleri…
ABD'nin yaptırımlarının şuan için nihai hedefi Huawei markasına karşı bir ön yargı oluşturmak ve tüketicileri alternatif markalara yöneltmek… ABD, bu tutumuyla Huawei kullanıcılarını, dizüstü veya mobil cihaz satın alma potansiyeli olan kişileri ürkütüyor. Huawei'de yaşanan en büyük kriz, şu an için insanların markadan uzaklaşmasına yol açacak kadar ciddi bir durumla karşı karşıya bırakılmasıdır.
Elbette Çin, Trump'ın talep ve tehditlerine koşulsuz olarak teslim olmayacak ve egemenliğine yönelik hiçbir tehdit kabul etmeyecek. Yaptırımlar ve yatırım kısıtlamaları, kendi yerel araştırma ve geliştirme kapasitesini yükseltmek için Çin'i teşvik edebilir. ABD, bir süre daha agresif tutumunu devam ettirecektir ancak bu uzun vadede sürdürülebilir olamayacaktır.
*https://www.theglobaleconomy.com/rankings/High_tech_exports/
**https://www.gartner.com/en/newsroom/press-releases/2019-02-21-gartner-says-global-smartphone-sales-stalled-in-the-fourth-quart